Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile.
Ahdimi yerine getirmek için beni yaşatan Rabbime hamdolsun.
Ben bir söz verdim. Binlerce masum insanın katili Beşar Esed’i öldürmek bana
nasip olsun diye her gün dua ettim. Rabbim dualarıma icabet etti ve bugün hala
hayattayım.
Halep için görüşmeler yapılırken içim de bir huzursuzluk
vardı. Binlerce şehid verilerek kurtarılan bölgeden çıkmak istemiyordum. Bunun
için imkanlarım da kısıtlıydı. Tek başına hareket etmenin de en büyük zorluğu
da bu oluyor Fakat her ne pahasına olursa olsun benim için öncelik verdiğim söz
idi.
Bir plan yaptım. Halep’ten herkes çekildikten sonra
çekilmeyecektim. İçeri giren Esed askerlerini vurabildiğim kadar vurup, sonunda
sıkışmaya başlarsam bir yolunu bulup kaçarak yeniden şebbiha ve şii milislere
hesap sormaya devam etmeyi düşünüyordum. Yanıma yeteri kadar mermi ve yiyecek
alıp askerlerin şehre giriş yapacağı bölgeyi gören yüksek bir binaya
mevzilenmiştim. Kaçış için gerekli olan güzergahı harita üzerinden kardeşler
ile istişare ederek ayarlamıştım. Yolculuğun uzun sürebileceğini düşünerek
yiyecek olarak şeker ve bayat ekmek kırıntısından bir karışım ayarlamıştım.
Çeçenistan cihadı yıllarında mücahidlerin anılarını okurken öğrenmiştim bunu.
Son otobüsler de yola çıktığında necis kafirleri görmeye
başlamıştım. İlk kurşunu giren konvoyun komutanı olduğum kişiye attım. Mesafem
yeteri kadar iyiydi. Aklıma Enfal Suresi
17. Ayetinin meali geldi : “Savaşta)
onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen
atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek
için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.” Askerler çil yavrusu
gibi etrafa dağılmıştı. Hiç beklemedikleri bir anda gelen ateş onların kalbine
korku salmıştı. İlk şoku atlattıktan sonra aralarından bazıları sağa sola
rastgele ateş etmeye başladılar. O kadar korkmuşlardı ki rastgele açtıkları
ateş sebebi ile kendi adamlarını bile yaraladılar. Kendine gelen askerler hemen
ateşin geldiği yöne doğru aramaya koyuldular. Fakat buna daha önceden
hazırlıklı olduğum için yıkılmış bir bina içinde duvar örerek içeriden
bakıldığında görülmeyen bir yer yapmıştım kendime. Hava kararana kadar
aramalarına rağmen beni bulamadılar.
Kafirlerin şerrinden beni emin kılan Rabbim’e şükürler olsun.
Atışlarımı isabetli kılan Rabbim’e ne kadar şükretsem az. O
gün bir daha atış yapmamıştım. Yerimden bir an olsun ayrılmadım. Gece olduğun
da biraz istirahat ettim. Gözlerim çok yorulmuştu. Sabah namazı vakti ile
birlikte kalkıp namaz kıldıktan sonra av için havanın aydınlanmasını bekledim.
Hava biraz aydınlandıktan sonra bir zafer edası ile ortalıkta dolaşanları
gördükçe içim kan ağlıyordu. Fakat bunun ne denli büyük bir savaş olduğunun
farkındaydım. Aydınlığın ortalığı kaplaması ile birlikte orta da gözüken ne
kadar asker varsa tek tek indirmeye başladım. Sayısını hatırlamıyorum fakat
hatırı sayılır kafirin cehenneme gitmesine vesile olmuştum. Tevbe Suresi 14.
Ayet mealen :” Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle
onlara azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size zafer versin ve
mü'minler topluluğunun gönüllerini ferahlandırsın." diyordu. Artık
kaçma vakti geldiğini anlamıştım. Fakat bina içinde çok fazla ayak sesi vardı.
Onların gitmelerini bekleyip gece yarısı çıkmayı planlıyordum. 2. Gün ve
onlarca kayıp vermelerine rağmen beni bulamamaları onları çıldırtmıştı. 1 saat
kadar sonra bina da ki ayak sesleri kesilmişti. Bina çevresinde ki kalabalıkta
bitmişti. Çevrede kimseyi göremiyordum. Korktuklarını düşünerek sevinmiştim.
Fakat bu sevincim çok sürmedi. Uçak sesleri peş peşe gelmeye başladı. Fakat
aklıma bulunduğum binanın vurulacağı hiç gelmemişti. Bir süre sonra çok güçlü
bir patlama sesi ile kendimi yıkıntılar arasında buldum. Sanırım artık yolun
sonuna geldim diye düşünmeye başlamıştım. Hicr Suresi 55. Ayet meali : “Melekler: «Seni gerçekle müjdeliyoruz. Sakın
Allah'ın rahmetinden ümidini kesenlerden olma!» dediler. “ ile kendime geldim.
Fakat vücudumun bir çok yerinde acılar hissediyordum ve sıkışmıştım. Rabbime
beni amacıma ulaşmadan canımı alma diye dua ederek kendimden geçmişim. Kaç gün
orada kaldım hatırlamıyorum.
Aradan bir süre geçtikten sonra gözümü açtığımda başımda
Kur’an okuyan yaşlı bir annemiz vardı. Gözlerimi açtığımda Fatiha suresinin 6-7
ayeti olan : “Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna; gazaba
uğrayanların ve sapıkların yoluna değil. “ ayetini okuyordu. Sureyi
bitirip amin diyerek bitirdikten sonra ben amin dedim ve kendisinden su
istedim. İçim yanarcasına susamıştım. Bir yudum su içtikten sonra kendime
geldim. 2 gün daha o halde yattıktan sonra ayağa kalkabilmiştim. Odanın
içindeki sandığı açıp silahımı ve cep boy Kur’an-ı Kerim’i gösterdiğinde içimi
büyük bir sevinç kaplamıştı. Acılarımı bir an unutu vermiştim. O yıkıntılar
arasında beni ve emanetleri nasıl çıkardığına şaşırmıştım. Şaşırdığımı anlamış
olacak ki bana otur ve dinle diyerek anlatmaya başladı.
Kendisi Hafız Esed döneminden beridir Halep’den hiç
ayrılmamış. Bahçe içerisinde küçük tek katlı bir evi vardı. O kadar badireler
atlatmasına ve eşini Hafız Esed’in idam ettirmesine rağmen 2 çocuğunu büyütmüş
ve kaçmamış. Olaylar başlayana kadar sürekli baskı altında yaşamışlar. Fakat Halep’i
terk etmemişler. Çatışmalar başladığında 2 oğlu da hiç düşünmeden mücadeleye
atılmışlar. Bir oğlu 2014’de diğer oğlu da 2016’da şehid (inşaallah) olmuş. Onların
ve eşinin mezarları da Halep’deymiş. Onları burada bırakıp gitmeyi kabul
etmemiş. Ben burada doğdum ve Allah izin verirse burada öleceğim diyordu.
Herkes gitmesine rağmen o hala burada duruyordu. Benim içinde olduğum bina ise bir
Cuma sabahı küçük oğlunun şehid olduğu binaymış. Bombardıman sırasında şarapnel
parçası ile oğlu şehid olmuş. O günden sonra her Cuma bina önüne gider ve eski
günleri yad edermiş. O gün içinde anlam veremediği bir daralma olduğunu
söyledi. Şehid olan oğlundan sonra o binaya hiç girmemiş. Fakat o gün ilk defa
girme isteği içimde vardı dedi. Girdiğinde ise bir şey arar gibi yıkıntılar
içinde bir şey arar gibi dolaşmaya başlamış. Hava kararana kadar orada beklemiş
ve sonunda o zayıf haline rağmen beni bularak sürükleye sürükleye evine
getirerek tedavi etmiş. Ertesi hafta da eşyalarımı almış.
Rabbim’den onun acılarını hafifletmesini için dua ettim.
Yaptıkları için ona ne kadar teşekkür etsem azdır. Fakat o benim orada ne
yaptığımı anlamıştı. Durmadan ve engellere takılmadan yoluma devam etmem için
bana dua ettiğini söylüyordu. İyice kendime gelmiştim artık. Onu burada tek
başına bırakmak istemiyordum. Fakat benim burada kalmam hem onun için hem de
benim için tehlikeli olacaktı. Benimle birlikte gelmesini teklif etsem de beni
dinlemedi. “Ben burada ailem ile birlikte kalacağım ve burada onlar gibi şehid
olacağım” dediğinde başım öne eğilmişti. Onun bu teslimiyetini görünce Bakara
Suresinin 12. Ayetini okudum : Hayır, öyle
değil Kim kendini Allah'a adar ve bunun yanında iyi ameller de işlerse Allah
katında mutlaka mükâfatını alır. Böyleleri için korku sözkonusu değildir, onlar
hiç üzülmeyeceklerdir. Beni tasdikledi ve haydi deyip beni yolcu
etti.
Güvenlik ve bana yardımcı olanların hayatlarının tehlikeye
girmemesi için nasıl ve ne şekilde çıktığımı anlatmıyorum. Fakat onların onca
askerine ve kontrol noktalarına rağmen Allah’a iman edip teslim olmuş bir avuç Mü’min’in
yardımı ile gözleri açık fakat kör olmuş mücrimlerin içinden geçerek
kardeşlerimin yanına ulaştım. Şuan Maarat Nu’man’dayım. Uygur kardeşlerim ile
birlikteyim. Yeniden avlanmaya başlıyorum Allah’ın izni ile.
Hani Rabbin meleklere «Ben
sizinle beraberim, mü'minleri yüreklendirin, ben kafirlerin kalplerine korku
salacağım, vurun boyunlarını, indirin darbelerinizi parmaklarına» diye vahyetti.
Hepinizi merhameti sonsuz Rabbime emanet ediyor, azabı çetin
olan o günden muhafaza olmamızı diliyorum. Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Rabbimizin arşının
gölgesinde buluşmak dileği ile.
Vira Bismillah.
Doktor Kanas
11/11/2017 05:30 / Ma'arretü'n-Nu'man